By Mammadkhan Mammadkhanov
Trump’ın “Büyük Amerika”sı, 19. ve 20. yüzyılın başlarındaki Britanya İmparatorluğu’na benzeyen küresel bir ticaret imparatorluğudur. Buna binaen Trump’ın dünyaya dair jeopolitik resmi büyüyor. Trump’ın yaptığı değişikliklerin anlamını idrak etmek istiyorsak buradan başlamalıyız. Elbette pek çok şey Trump’ın dünya görüşünün mevkidaşları ve rakiplerininkiyle örtüşüp örtüşmediğine bağlı olacak. Her şeyden önce Trump tipik bir Anglo-Sakson. Tipik bir Anglo-Sakson ise dünyayı güçler ve çıkarlar dengesi olarak görür. Evet, 19. yüzyılda İngiliz jeopolitiğinin ana fikri buydu. Trump benzer bir dünya yaratmak istiyor. Yalnız küresel düzeyde ve Britanya’nın yerine Amerika ile. Yine tipik bir Amerikan muhafazakarı olan Trump, bugün İngiltere’yi sevmiyor. İngiltere, Trump’ın hırslı bir rakibi ve Trump’ın tam tersi bir pozisyondan iradesini Avrupa’ya dikte etmeye çalışıyor. Yani Trump’ın İngiltere’yle hesaplaşması için kendine mahsus gerekçeleri var: İngiliz siyasi kursunu tamamen değiştirmek, İngiliz politikasını kırmak ve İngiltere’yi Amerika’ya tabi kılmak.
Trump İngiltere’ye yönelik tutumunda başarıya ulaşabilmek için bir zamanlar Britanya’ya “yedek hava alanı” olarak hizmet veren (Birleşik Krallık hükümetinin, Londra için II. Dünya Savaşı cephesinde işler daha az iyi giderse tahliye etmeyi planladığı yer) bir Milletler Topluluğu (Commonwealth) ülkesi olan Kanada’ya yönelik olarak saldırgan bir tavır sergiliyor. Monroe Doktrini’ne göre, Trump için Kanada, yalnızca Amerika’nın çıkarlarının olduğu bir bölge değil, yalnızca Kuzey Kutbu’na erişim yolu değil, çok daha farklı bir perspektiften bakarsak bir zamanlar İngiliz nüfuzunun ve ABD’nin sınırlandırılmasının kalesiydi. Trump için Kanada, İngiliz yönetimine karşı bir mücadeledir. Trump yeni Avrupa’yı tamamen farklı görüyor; ABD Avrupa’yı, Avrupa Parlamentosu bürokrasisinin yönetimi altındaki mevcut küreselci canavar olarak değil, Charles de Gaulle ve Konrad Adenauer’in bunu kendi zamanlarında gördüğü gibi bir Avrupa olarak görüyor. Diğer taraftan milyonlarca göçmenin kirlettiği “çiçek açan bir bahçe”nin mevcut çöplüğü değil, ulusal anlamı olan bir ulus devletler birliği olarak Avrupa tahayyül ediyor.
Ancak Trump’ın bugünkü ana rakibi Çin olduğundan, Trumpist güç dengesi jeopolitiğine göre Amerika, Çin’e karşı Hindistan’a yardım edecek. Trump’ın dünyasında eşit derecede önemli bir bileşen de Rusya’dır. Trump, Rusya’yı Avrasya’nın en önemli dengeleyicisi olarak görüyor ve 20. yüzyıldaki tüm dünya savaşlarının (en azından Britanya onları böyle görüyordu) bu perspektiften değerlendiriyor. Böylelikle asıl amacın Rusya ve Almanya’nın birleşmesini önlemek olduğu neticesine ulaşıyor. Anglo-Saksonlar böyle bir ittifak tehdidini en son durdurmayı başardıklarında, Gorbaçov yönetiminde 20. yüzyıl sona erdi. Ama dünya değişti ve bugün çok daha küresel hale geldi. Bugün Trump, Rusya ile Çin arasında tamamen farklı bir “Heartland”dan gelen bir ittifaktan korkuyor. Çin’in ekonomik gücü ve Rusya’nın ordusu Amerikan İmparatorluğu’na tehlikeli bir meydan okuma oluşturabileceğinden, bu ikisinin ittifaklarının çok yakın olduğunu düşünüyor.
